Ne Yapıyoruz Biz?

Türkiye 2017 yılının ilk 6 ayı için elektrik enerjisi üretimi %35’ini dogalgazdan, %24’ünü hidro enerjiden, %32’ini kömürden ve sadece %9 gibi küçük miktarını hidro hariç yenilenebilir kaynaklardan üretiyor. Türkiye’de mevcut olan kömür kaynaklarını kullanmak üzere yeni birçok termik santraller kurulmasının planlandığını da duyuyoruz. Ancak böyle bir planın etkileri çevresel, iklimsel ve ekonomik olarak incelenmeli.

Yenilenebilir yani kaynakları sınırlı olmayan enerji kaynağı olan hidroelektrik, rüzgar, jeotermal ve biogaz enerji dağılımında %35’lik bir yer tutuyor. Tabi ki burada hidroelektrik santrallerin Türkiye’deki işletme yöntem doğan sıkıntılar ve doğaya etkileri tartışmalı. Büyük bir payı %35’lik bir oranla doğalgaz alırken onu toplam %31’lik bir oranla kömür izliyor. Ancak bu payın önümüzdeki yıllarda kömüre yapılan yatırımlar ve devlet teşvikleri nedeniyle daha da artması beklenmekte. Yapılması planlanan 80 yeni kömür ile çalışacak termik santral var ve bunların kapasitesinin 67 GW olması bekleniyor; yani Türkiye dünyada kömürden enerji üreten 3. büyük ülke olma yolunda[1]. Nükleer enerji misali kömür de bir yerli enerji kaynağı gibi algılanıyor. Aslında 2017 yılında elektrik üretimi için kullanılan kömürün %51’ini dışarıdan satın aldık. Ancak bu durum ülke ekonomisine olumsuz etki yapıyor.

Görünen o ki Avrupa genelinde 1800’lü yıllarda başlayan kömüre ilgiyi Türkiye 220 yıl sonra yakalamayı hedeflemekte. Halbuki Dünya’daki enerji trendi bambaşka bir yolda. İngiltere, Belçika ve Danimarka, Portekiz, Finlandiya ve Kanada gibi ülkeler kömürden vazgeçiyor ve birkaçı da vazgeçmiş durumda. 2016 itibariyle 170 ülke yenilenebilir enerji hedeflerini harekete geçirmek için stratejiler üretiyor. World Economic Outlook (WEO)tarafından yayınlanan Dünya Enerji Görünümü” raporuna göre küresel enerji talebindeki son 10 yılda %45’lik artışı karşılayan kömür 2040 yılına kadar sadece %10’luk bir artışı karşılayacak.

Fosil yakıt kaynaklı CO2 salınımlarının bizlere etkisi ne?

Kömür iklim değişikliğine sebep olan en kirli enerji kaynağıKömürden elektrik üretimi kaynaklı emisyonlar 0.91 kg/kWh ve 0.790 kg/kWh ile başı çekiyor.Paris Anlaşması’na göre ortalama küresel sıcaklık artışının yüzyılın sonuna kadar 1,5 ila 2 derece arasında sınırlandırılması konusunda büyük önem taşıyan karbondioksit salınımlarının en büyük kaynağı enerji üretim ve tüketim faaliyetleri. Buna göre enerji kaynaklı emisyon miktarlarında en  büyük paya ve en büyük salınıma sahip olan kaynak KÖMÜR. Ve Türkiye’nin gelecek planlarında 80 yeni kömür santrali var, ilginç değil mi?

Şekil 3  Enerji kaynakları ve emisyon salınımları

Şekil 2’de görüldüğü gibi 1kWh elektrik üretilirken ortaya çıkan emisyonun %55’i kömürden kaynaklanıyor. Türkiye’nin karbon ayak izinin %73’ü enerjiden kaynaklanıyor. Yani Türkiye’nin toplam karbon ayakizinin %40’ı sadece kömür yakmaktadan kaynaklanıyor.Buna göre en büyük etkinin 1 kWh elektrik üretimi başına 1,1 kg CO2’lik bir emisyonla kömürden kaynaklandığını görüyoruz. Daha sonrasında da 1,08 ile petrol ve 0,6 kg CO2 ile doğalgaz geliyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının etkisinin de grafikte görülemeyecek kadar küçük olduğunu görüyoruz.

Kömürün etkisi sadece iklime değil..

Kömürün yakılması sırasında karbon monoksit (CO), PM10 gibi emisyonlar ortaya çıkıyor. Bunlardan PM10 için Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün belirlediği sınır 22 µg/ m3 iken Türkiye’de bizim soluduğumuz havada bu miktar 60 µg/ m3 civarında[3] (Şekil 2). Yüksek PM10 oranının akciğer kanseri risklerine, kalp ve solunum yolu rahatsızlıklarına neden olduğu bir gerçektir. 2010 yılında hava kirliliğinin neden olduğu 400 000 prematüre doğum yaşandığı tahmin edilmektedir[4].

Türkiye’de kömür üretiminde son 30 yılda 1580 madenci hayatını kaybetti[5]. 2014 yılında Soma Faciası nedeniyle 301 madenci aynı madende hayatını kaybetmişti.

 

İklim değişiyor ya biz?.

Aşırı İklim Olayları şiddetli yağış ve sel, fırtına, dolu, sıcak hava dalgası, şiddetli kar, yıldırım, soğuk hava dalgası, toprak kayması,  sis ve hortumu olarak tanımlanır. Buna göre 2016 yılında 2010’a göre aşırı iklim olayları sayısı %50 arttı ve kentlerin sık sık su altında kaldığı 2015’teki olaylardan sonra, en çok aşırı hava olayı yaşanan ikinci yıl oldu. 752 aşırı iklim olayı yaşanan 2016 yılında 341 fırtına ve hortum, 144 su baskını yaşandı [6]. Her yaz bizi bunaltan yüksek sıcaklıklardan şikâyet ediyoruz, klimalar her sene bir tık daha yüksek ayarda çalışıyor. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin 2007’de yayınladığı 5. Raporunda göre dünya son 60 yılda 0,6 derece ısınmış. 0,6 derecelik artışla neler yaşadığımızı tedirginlikle izlerken, yüzyılın sonuna kadar bu ısınmanın 1,5 ila 2 derece arasında kalması için ülkelerin, dolayısıyla emisyon yayan şirketlerin emisyonlarını kısıtlaması için Paris Anlaşması hedefler koyuyor. Her sene ya yaz geç geliyor ya da kış. Baharın nereye gittiğinden bahsediyoruz artık iki tane mevsim var yaz ve kış. İklim değişikliği gündelik hayatımızın bir gerçeği olmuş durumda. Yaz ortasında günlük güneşlik bir günün sonunda işten çıkıyoruz ancak birden fırtına kopuyor ve eve bile gidemeyecek duruma geliyoruz. Havanın dengesizliğinden bahsediyoruz, ama dengesiz olan hava mı yoksa bizler miyiz yoksa havanın dengesini bozan iklim değişikliği mi ?

Başka bir çözüm mümkün mü?

 Avrupa ve Türkiye’nin yer aldığı güneş enerjisi haritasına bir bakalım. Burada Türkiye’nin birçok Avrupa ülkesinden daha yüksek güneş enerjisi potansiyeli olduğunu görmek zor değil. Orta ve Doğu Avrupa orta derecede güneş almayı temsil eden sarı ve yeşil renkte iken Türkiye’nin neredeyse %80’i en yüksek güneş alımını ifade eden kırmızı renklerde.

Almanya gibi potansiyeli düşük olan bir ülkenin 39 700 MW güneş enerjisi kapasitesiyle dünya 2. si olması, ondan neredeyse 2 kat yüksek potansiyele sahip Türkiye’nin ise 266 MW ile 33. sırada yer alması çözümün biraz teknolojisi gelişimi, yatırım ve bu konuda kararlılıkta olduğunu gösteriyor. Diğer yandan gerekli politika altyapısının olmaması ve teşviklerin doğru kurgulanmaması da bu potansiyeli değerlendirmemiz engelliyor.

Mevcut durum böyle iken kömüre yönelip toplam kurulu güçleri 67 GW olan yeni termik santraller kurmak atmosferimize yıllık toplam 1 milyar 784 milyon ton CO2e salınımına sebep olacaktır.. Bu durum, Paris Anlaşması hedeflerinde beyan ettiğimiz emisyon azaltım hedeflerini tutturmamızın önünde en büyük engel olacaktır (Şekil 5).

Almanya’da 0,5 CO2/kWh olan elektrik kaynaklı emisyonlar kömürden vazgeçme politikalarına bakılırsa daha da azalacak ancak Türkiye’nin ki 1,3 CO2/kWh seviyelerine yükselecektir. Eğer karbon vergilendirmesi yasal bir zorunluluk haline gelirse Türkiye’de üretilip ihraç edilen ürünler, Avrupa’dakilerle karşılaştırıldığında daha maliyetli hale gelecektir. Bir başka açı ile bakarsak enerjisi karbon yoğun olan bir Türkiye’de üretim yapmak pahalılaşırken yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişini sağlamış ülkelerdeki üretim daha cazip hale gelecektir.

Başka bir çözüm mümkün. Yenilenebilir enerji teknolojisi, halk sağlığı için, iklim sağlığı için ve en son ekonomisinin devamlılığı için en büyük yatırım alanlarından biri olmalı. Bu amaçla devlet teşvikleri artmalı, kömürden uzak durulması için vergilendirmeler olmalı ve temiz enerji devrimi bugün başlamalıdır. Başka bir çözüm mümkün ama başka bir dünya değil.

Seda Gazioğlu | Metsims Sustainability Consulting

[1] http://env-health.org/IMG/pdf/briefing_ff_subsidies_and_health_turkish_final_version.pdf

[2] Metsims Sustainability Consulting, Internal documents SimaPro ve Ecoinvent kullanılarak yapılan hesaplamalar

[3] . Exposure to air pollution (particulate matter) in outdoor air. Copenhagen, WHO Regional Office for Europe, 2011 (ENHIS Factsheet 3.3) (http://www.euro.who.int/__data/assets/ pdf_file/0018/97002/ENHIS_Factsheet_3.3_July_2011.pdf

[4] http://env-health.org/IMG/pdf/150220_factsheet_air_and_health_turkey_en_final.pdf

[5] http://www.dogrulukpayi.com/beyanat/54573eb274685

[6] https://350ankara.org/asiri-iklim-olaylari-2017-raporu/